TCK Madde 22 – Taksir Nedir? Suçun Taksirle İşlenmesi Nedir?

Failin öngörülebilir bir sonucu öngörmemesi şeklinde tanımlanabilen taksir, TCK m. 22/2’de “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen sonucu öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.’’ Biçiminde tanımlanmıştır. Bu tanımdan yola çıkarak taksirin, genel olarak, istenen bir davranışın istenmeyen sonucundan sorumlulu olma durumu olduğu söylenilebilir.

  • Madde 22 – (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
  • (2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
  • (3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
  • (4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
  • (5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
  • (6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

TCK Madde 22 Gerekçesi

Suçlar, kural olarak kasten işlenirler. Ancak, istisnaen taksirle işlenen belli fiiller de kanunlarda suç olarak tanımlanmaktadır.

Taksirli suçların belirgin özelliği, icrai veya ihmali şekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanunî tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş olmasıdır. Fakat bu öngörmemenin, “gerekli dikkat ve özen” yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla ortaya çıkması gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için kanunda tanımlanmış olan neticenin gerçekleşeceği öngörülmemiştir.

Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kişisel yetenekleri göz önünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaşamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeşitli alanlarda kişilerin dikkat ve özenli davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır. İnşaat faaliyeti, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi ve trafik düzeniyle ilgili kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir. Taksirli suçlarda fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak varolan dikkat, özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır. Bütün bu yeteneklere sahip olmasına rağmen bu yükümlülüğe aykırı davranan kişi, suç tanımında belirlenen neticenin gerçekleşmesine neden olması durumunda, taksirli suçtan dolayı kusurlu sayılarak sorumlu tutulacaktır.

Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.

Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.

Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.

Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.

Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.

Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir hâlinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.

Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.

Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada yazılı suç bilinçli taksir hâlinde işlenirse ceza yarıdan üçte birine kadar indirilebilir.

Taksirin Unsurları Nelerdir?

Taksirin unsurları beşe ayrılır: taksirle işlenebilen bir suç olması, hareketin isteyerek yapılması, sonucun iradi olmaması, hareketle sonuç arasında nedensellik bağının bulunması ve sonucun öngörülebilir olmasıdır.

1. Taksirle İşlenebilen Bir Suçun Bulunması

Kusurluluğun tipik hali kasttır. Taksirli sorumluluk ise istisnadır. TCK m.21/1’e göre, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır.” Taksirli sorumluluk istisnai olduğundan, bir eylemin taksirli şeklinin cezalandırılabilmesi için bu konuda kanunda açık bir hüküm bulunmalıdır. TCK m. 22/1’e göre, “taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.” Kanunda eylemin taksirli biçimi öngörülmediyse, cezalandırmak mümkün değildir.

2. Hareketin İsteyerek Yapılması (İradiliği)

Failin taksirinden söz edebilmek için hareketin iradi olması gerekir. Buna göre, bilinerek ve istenerek yapılmış bir hareketin olması şarttır. Kaza veya tesadüf hallerinde failin sorumluluğundan bahsedilemez, dolayısıyla taksirden de bahsedilemez.

3. Sonucun İstenmemesi, Yani İradi Olmaması

Sonucun istenmemesi, kasttan ayıran bir unsurdur. Failin sonucu istemesi halinde kasttan bahsedilir. Taksirli suçlarda sonucun gerçekleşmesi, failin cezalandırılmasını gerektiren bir koşuldur. Sonucun gerçekleşmemesi durumunda taksirli suçlara teşebbüs mümkün değildir.

4. Sonucun Öngörülebilir Olması

Sonucun öngörülebilir olması, kişilere yüklenen dikkat ve özen görevinin doğal bir sonucudur. Taksirli suçlarda sonucun öngörülebilir olması, taksiri kaza ve tesadüften ayırır.

5. Hareket İle Sonuç Arasında Nedensellik Bağının Bulunması

Failin taksirli eylemi ile gerçekleşen sonuç arasında bir nedensellik bağının olması gerekir. Bu bağın oluşumunda, mağdurun veya üçüncü kişinin eylemi önemli bir rol oynayabilir. Üçüncü kişinin hareketi kusurlu veya kusursuz olabilir. Mağdurun hareketi normal, normal olmayan ancak kusursuz veya kusurlu olabilir. Bu durumlar, taksirli suçlarda sorumluluğun belirlenmesinde önemli rol oynar.

Taksirli Halleri Cezalandırılabilen Suçlar

  1. Taksirle öldürme (m.85)
  2. Taksirle yaralama(.89)
  3. Taksirli iflas (m.162)
  4. Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (m.171)
  5. Atom enerjisi ile taksirle patlamaya sebebiyet verme (m.173/2)
  6. Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma (m.180)
  7. Çevrenin taksirle kirletilmesi (m.182)
  8. Zehirli madde katma suçunun taksirle işlenmesi (185/2)
  9. “Çocuğun soy bağını değiştirme” suçunun taksirle işlenmesi (231/2)
  10. Taksirle askeri tesislerin tahribine neden olmak (m.307/3)
  11. Savaş zamanında yükümlülüklerini taksirle yerine getirmeme (m.322/2)
  12. Devletin güvenliğine ve siyasi yararlarına ilişkin bilgileri taksirle açıklama (m.329/3)
  13. Yasaklanan bilgileri taksirle açıklama (336/3)
  14. Taksir sonucu casusluk fiillerinin işlenmesi (m.338)

Taksirin Gerçekleşme Şekilleri

1. Dikkat Yükümlülüğüne Aykırılık (Dikkatsizlik)

Dikkatsizlik, failin olumlu bir harekette bulunurken göstermesi gereken özeni göstermemesidir. Burada psikolojik olarak olumlu hareketle gösterilmesi gereken dikkat, ortak deneyimin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılması suretiyle gerçekleşir.

2. Özen Yükümlülüğüne Aykırılık (Tedbirsizlik)

Tedbirsizlik ise belirli bir sonucun meydana gelmesine engel olabilecek önlemleri almamak suretiyle ihmali tutum göstermektir. Başka bir ifade ile özen gösterildiği takdirde kaçınılabilecek bir durumdur.

Taksirli Suçlarda Sorumluluk

Taksirle işlenen suçlardan dolayı ceza, failin kusuruna göre belirlenir. Eski TCK’da, failin kusuru 8  üzerinde hesaplanıyordu, örneğin 5/8 kusurlu gibi. Ancak yeni TCK’da bu yöntem terk edilmiştir. Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusur değerlendirmesi, olayı inceleyen hakim tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden kaynaklanan kusurluluğun matematiksel ifadesi yeni kanunda uygun görülmediği için bu yöntem terk edilmiştir. Ancak, yine hakim tarafından yapılacak kusur değerlendirmesi sonucunda, suçun cezasında belirli bir oranda indirim yapılabilir. Kusurun ağırlığı hakim tarafından belirlenir. Hakim, olayın özellikleri ve teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir eder. Ancak; hakim özel veya teknik bilgi gerektiren konularda bilirkişiye başvurabilir. Bilirkişi, bu durumda yapacağı inceleme işin tekniği ile sınırlı olacaktır. Bilirkişi, münhasıran hakimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapamaz. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. Zira taksirli suçlara iştirak mümkün değildir. Öte yandan taksirli suçlara teşebbüs de mümkün değildir. Taksirli suçlar bakımından kanunda öngörülen cezalar, kasıtlı suçlara göre daha azdır. Ayrıca; taksirli hareket sonucu neden olunan neticenin münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak şekilde mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Ancak; bu hüküm bilinçli taksir halinde uygulanmaz. Bilinçli taksir halinde cezadan belirli bir oranda indirim yapılabileceği konusunda hakime takdir hakkı tanınmıştır.

Bilinçli Taksir Nedir?

Bilinçli taksir, failin, istememesine rağmen öngördüğü neticeyi kural ihlali yaparak veya şansa güvenerek gerçekleştirmesi durumudur. Örneğin, sollama yasağı olan bir yolda sollama yaparak ölüme neden olan kişi, bilinçli taksirle ölüme sebep olma suçundan cezalandırılır.

Suç, genellikle “kast” ile işlenir; ancak kanun taksirle işlenen fiilleri açıkça suç olarak düzenlemedikçe, taksirle işlenen fiil suç kapsamına girmez. Örneğin, mala zarar verme suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bir kişinin arabasına taş atan fail, mala zarar verme suçundan cezalandırılırken, trafik kazası sonucu arabaya zarar veren kişi, taksirle işlenemeyen bir suçtan cezalandırılmaz. Bu durumda fail, sadece özel hukuk bakımından tazminat sorumluluğuna tabi tutulur.

Basit taksir dışındaki tüm kusur sorumluluğu hallerinde fail, hareketinin suç teşkil edecek neticesini öngörmektedir. Sadece basit taksir durumunda, fail öngörülebilir bir neticeyi öngöremediği için sorumlu tutulur, çünkü objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmıştır.

Bilinçli Taksir İle Olası Kast Arasındaki Fark Nedir?

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.

Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.

Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.

Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.

Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.

Bilinçli Taksir Halinde Faile Verilecek Ceza

TCK m.22’de belirtildiği üzere, failin bilinçli taksiri halinde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

Taksir Yargıtay Kararları

  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/11 E. Ve 2014/139 K. Sayılı Kararı

Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirinunsurları;

1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,

2- Hareketin iradi olması,

3- Sonucun istenmemesi,

4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,

5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması,

Şeklinde kabul edilmektedir.

Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

5237 sayılı TCK’nda taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacaktır. Zira neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık oturduğu sitenin kenarındaki orta refüjle bölünmüş yolda kendi beyanına göre güneş ışıklarının tam karşı yönden gözüne gelmesi nedeniyle önünü iyi göremediği halde ters yönde ve mağdurdaki yaralanmanın şekli ve neticelerine bakıldığında yavaş sayılamayacak bir hızla araç kullanmış ve orta refüjden karşıya geçmeye çalışan mağdura çarparak yaralanmasına neden olmuştur. Sanık acil işi olduğundan doğru istikamette gidip yolu uzatmak istememiş, kısa bir mesafeyi ters yönden giderek kestirmeden anayola çıkmaya çalışmıştır. Daha önce kendisinin ve sitede oturan bir çok kişinin sorunsuz bir şekilde benzer şekilde davranmaları da kararında etkili olmuştur. Sanık ters yönde araç kullandığından yoldan geçmek isteyen bir kişinin kendisini fark edemeyebileceğini ve karşı istikametten gelen güneş ışıkları nedeniyle görüş mesafesinin yetersizliğinden çarpmaya engel olabilecek bir mesafede aracını durduramayabileceğini ve sonuçta da birisine çarparak yaralayabileceğini öngörmüş, ancak gideceği mesafenin kısa olmasına, tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, özellikle de şansına ve yoldan geçenlerin kendilerini araçtan koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvenmiş ve böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü, ancak istemediği neticeye neden olmuştur.

Bu nedenle sanığın eylemini bilinçli taksirleyaralama olarak vasıflandıran yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bilinçli Taksirle Öldürme Suçu Yargıtay Kararı

Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2020/2966 E. Ve 2021/205 K.Sayılı Kararı

Oluşa ve dosya içeriğine göre; suç tarihinde 17 yaşının içinde olup ateşli silah eğitimi almayan suça sürüklenen çocuk …’in dayısının kızının nişan törenine katıldığı, törenden önce dedesinden kalma hatıra olarak çeyiz sandığında saklanan … marka yarı otomatik 7.65 mm çaplı tabancayı yanına aldığı, nişan takıldıktan sonra takı merasimine geçildiğinde suça sürüklenen çocuğun yanında taşıdığı tabancayı çıkartarak havaya doğru rastgele üç el ateş ettiği ancak tabancanın tutukluk yaptığı, silahlar konusunda acemi olan suça sürüklenen çocuğun tabancayı aşağı indirdiği sırada heyecanlandığı, işaret parmağı tetikte olmasına rağmen tabancanın mekanizmasını çekmeye çalıştığı sırada yere paralel olarak tutulan tabancanın ateş aldığı, tabancadan çıkan bir adet mermi çekirdeğinin suça sürüklenen çocuğun teyzesinin kızı ile evli olan maktul …’e isabet ettiğive ölümüne neden olduğu olayda; ateşli silah kullanma hususunda acemi olan suça sürüklenen çocuk parmağı tetikte olmasına rağmen kurcaladığı tabancanın yeniden ateş alabileceğini öngörmektedir. Ancak dosya kapsamındaki delillere göre arasında husumet olmayan maktul …’in ölmesini kabullendiğini söylemek de mümkün değildir.Tüm bu açıklamalar göz önüne alınarak dikkatsiz ve özensiz şekilde hareket eden suça sürüklenen çocuk …’in TCK’nin 22/3. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 85/1. maddesine göre bilinçli taksirle öldürme suçundan cezalandırılması ve bu nedenle olası kasla öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.

Bilinçli Taksir Taksir Ayrımı Yargıtay Kararı

  • Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2014/18353 E. Ve 2015/9101 K.Sayılı Kararı

Olası kast TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de, olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.)

Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur.Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, s. 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.)İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, , 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmanın, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir.

Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.

Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları,

a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,

b) Hareketin iradiliği,

c) Neticenin iradi olmaması,

d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,

e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi,

Şeklinde belirtilmiştir.

Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza … arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.

Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.

Somut olayda ise, gece vakti, sanığın katıldığı içkili bir düğün merasiminin ilerleyen saatlerinde, düğün alanın orta kısımda müzik eşliğinde oynayanlar ve etrafındaki alkol ikram edilen masalarda oturup sohbet ederek oynayanları izleyenler olduğu halde, merasimde iki üç duble alkol aldığını beyan eden sanığın, oturduğu sandalyeden kalkarak belinden çıkartığıruhsatsız tabancasıyla üç kez havaya doğru ateş ettiği, ardından oturmak için masasına yöneldiği esnada özensiz halde tabancasını kontrol etmeye başladığında, tabancaya sürülü haldeki bir merminin daha ateş alarak yaklaşık 5-6 metre ilerideki bir başka masanın yanında ayakta oyun izleyen mağdur …’ün sağ diz kapağının üst kısmından girip çıkarak bu masada ve mağdurun tam karşısında oturmakta olan …’nıngöbek bölgesinin alt tarafından girip yukarıya meyille ince barsak, rektum, mezo ve iliak arter’e zarar vererek ölümüne sebebiyet verdiği olayda, basit tıbbi müdehale ile giderilebilir şekildeki yaralanma ve ölümle sonuçlanan neticelerin sanığın kalabalık ortamda havaya ateş ettiği sırada değil de ateş etme eylemini bitirdikten sonra masasına yönelip otururken tabancasını kontrol ettiği sırada meydana geldiği, yukarıda anlatılan hususlar da dikkate alınarak atılı eylemin bilinçli taksirle işlendiğinin kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığından bozma öneren görüşe iştirak edilmemiş,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin ceza miktarına, bilinçli taksirin koşullarının gerçekleşmediğine, bilinçli taksir nedeniyle arttırım oranına, erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine…

Taksirle Öldürme ve Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması

  • Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2017/10500 E. Ve 2018/4867 K. Sayılı Kararı

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması suçu bakımından kurulan hükmün temyizen incelenmesinde;

TCK’nın ”Genel Güvenliğin TaksirleTehlikeye Sokulması” başlıklı 171. maddesinin 1. fıkrasında taksirle yangına neden olan kişinin yangın çıkarması halinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olup, somut olayda meydana gelen ölüm neticesi sebebiyle zarar suçunun oluştuğu dikkate alındığında; taksirle yangına neden olmak suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, sanığın bu suçtan da beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırı olup…

Taksirle Yaralama Yargıtay Kararı

  • Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2019/12283 E. Ve 2020/394 K. Sayılı Kararı

Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.

Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza … arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.

Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir. Bilinçli taksirdegerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.

Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.

Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirinkapsamının tayini mümkün değildir.

Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.

Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.

Somut olayda ise; sanığın alkollü vaziyetteyken evde bulunan tabanca ile oynamaya başlaması, evde bulunanlar tarafından uyarılmasına rağmen oynamaya devam etmesi, şaka yapmak amacıyla katılana tabancayı doğrultması esnasında olay yerinde bulunan insanların yaralanabileceğini hatta ölebileceğini öngörmesine rağmen eylemini devam ettirdiği anlaşılmakla, katılana karşı olası kastla yaralama suçunu işleyen sanık hakkında, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle yaralama suçu üzerinden değerlendirme yapılması, Kanuna aykırı olup…

Bilinçli Taksirle Yaralama Yargıtay Kararı

  • Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 2016/12439 E. Ve 2017/5737 K. Sayılı Kararı

Somut olaya gelince; polis memuru olan sanığın, olay günü sabaha karşı saat 05:00 sıralarında, iş yerinden hırsızlık olduğu ve şüphelilerin araçla kaçtıkları ihbarı üzerine söz konusu aracı takip etmeye başladıkları, polis ekiplerinin sözle, siren ve megafonla teslim olmaları konusunda defalarca uyarıda bulunmalarına rağmen, trafik güvenliğini de tehlike sokacak şekilde kaçmaya devam ettikleri, kaçan şüphelileri yakalamak için sanığın önce havaya, sonra aracın tekerlerine doğru birden fazla kez ateş ettiği sırada, sokak üzerindeki manav dükkanını açmakta olan katılan …’ın olayla ilgisi olmadığı halde, sanığın tabancasından çıkan kurşunla, başından hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı olayda, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 22/3. maddesinde düzenlenen bilinçli taksirle yaralama suçunun oluşup oluşmayacağının karar yerinde tartışılmaması, bozmayı gerektirmiş…

Taksirle Öldürme Yargıtay Kararı

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2013/23831 E.  Ve 2014/20933 K. Sayılı Kararı

Sanıklar tarafından kazılan çukur içerisinde karşılaşılan kayanın dibinin kazıldığı ve olay yerinin tehlikeli bir yer haline getirildiği, sanıkların gerek yaşı ve gerek zeka durumları nazara alındığında, kazı yerine girilmesinin tehlikeli olduğunun ve yaralanma veya ölüme neden olunabileceğinin öngörülebildiği, buna rağmen 11 yaşındaki …’in çukur içerisine girip kayanın dibini kazmaya başlamasına sanıklar tarafından müsade edildiği, bu nedenle sanıklar tarafından istenmeyen sonucun öngörülebildiği ve atılı suçun bilinçli taksirle işlendiği anlaşılmakla,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığına, bu nedenle beraatine karar verilmesi gerektiğine, ayrıca sanık hakkında uygulanan bilinçli taksirinunsurlarının da olayda oluşmadığına ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA…

Taksirle Yaralama ve Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Yargıtay Kararı

  • Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2017/551 E.  Ve 2017/10672 K. Sayılı Kararı

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Dosya kapsamında sanığın tek bir eylemi ile taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarının oluştuğu, taksirle yaralama suçunun zarar suçu, TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafikgüvenliğini tehlikeye sokma suçunun ise tehlike suçu olduğu, her iki suçun birlikte işlendiği hallerde sanığın hangi suç nedeniyle cezalandırılacağı belirlenirken suçlar için Kanun’da öngörülen cezaların ağırlığı değil, zarar-tehlike suçu kriterinin esas alınması gerektiği buna göre; sanığın taksirleyaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün olması halinde sadece taksirleyaralama suçundan cezalandırılması, trafikgüvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, şayet taksirle yaralama suçu uzlaşma ile ortadan kalkar ise yine trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu yönünden karar verilmesi gerektiği, kovuşturma şartı olan şikayetin gerçekleşmemesi veya şikayetten vazgeçme nedeniyle taksirle yaralama suçundan cezalandırmanın mümkün olmaması halinde ise TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılmasının gerektiği, bu açıklamalar ışığında somut olayda; sanığın sevk ve idaresindeki araç ile seyir halindeyken, diğer sanık …’ın aracı ile kavşakta çarpışarak maddi hasarlı ve yaralanmalı trafik kazasına sebebiyet verdiği, aracında yolcu olarak bulunan ve hayat fonksiyonlarını 2.derecede etkileyen kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanan mağdur … ile uzlaşmalarından dolayı sanık hakkında bilinçli taksirleyaralama suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği belirtilerek, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan dava açılarak mahkumiyet kararı verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamede bu yönde düzeltilerek onama isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA

Taksirli İflas Yargıtay Kararı

Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2017/4911 E. Ve  2017/13890 K. Sayılı Kararı

Sanığın yetkilisi olduğu …. Gıda Tur. İnş. San. Tic. Ltd. Şirketi’nin iflasına karar verildikten sonra iflas müdürlüğü tarafından şirkete ait defter ve belgelerin ibrazı istenilmesi üzerine yapılan muhtıra içerikli tebligata rağmen defter ve belgeleri ibraz etmeyen sanığın, bu şekilde tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özeni göstermeyerek 2004 sayılı İİK’nun 310/7 maddesi gereğince taksirli iflas suçunu işlediği iddia edilen somut olayda;

TCK.nun 162. maddesinde “Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflâsa sebebiyet veren kişi, iflasa karar verilmiş olması hâlinde” cezalandırılacağının öngörüldüğü, Türk Ticaret Kanunu’nun 66 ve devamı maddelerinde, tacirlerin bir kısım defterleri tutmak zorunda olduğu kabul edilse de, 5237 sayılı TCK.nun 162. maddesindeki düzenlemeye göre ilgili defter ve belgelerin ibraz edilmemesi ya da usulüne uygun tutulmamasının borçlunun iflasına neden olması halinde önem arz edeceği, borçlunun ilgili ticari defter, kayıt ve belgelerin istenildiği halde verilmemesinin taksirliiflas suçunu gerçekleştirmek için başlı başına yeterli olmayacağı, sanığın ticari defter, kayıt veya belgeleri usulüne uygun tutmaması şeklindeki eyleminin, şirketin iflasına sebebiyet verecek şekilde illiyet bağının kurulmasına yönelik olarak yapılmış olmasının gerekmesi, sanığın eylemlerine yönelik bilirkişi incelemesi yapılmaması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, öncelikle iflasına karar verilen sanığın yetkilisi bulunduğu şirkete ait defter ve belgelerin temini ile defterler üzerinde Ticaret, İcra ve İflas ve Mali Müşavirden oluşan uzman üç kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla inceleme yaptırılarak TCK.nun 162. maddelerinde sayılan eylem ve işlemlerin bulunup bulunmadığı, taksirlisuçların unsurlarından olan bu eylemlerin sanığın yetkilisi bulunduğu şirketin iflasınasebebiyet verip vermediği, başka bir değişle taksirli iflas suçunda iflas olgusu ile sanığın tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özeni göstermemesi şeklindeki eylemleri arasında uygun bir illiyet bağının olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanmadan, sırf defter ve belgeleri ibrazı istenmesine rağmen vermediği gerekçesi ile sanığın taksirli iflas suçundan yazılı gerekçe ile mahkumiyetine hükmedilmesi,

2- İflas kararı objektif bir cezalandırılabilme şartı olup, sanığın taksirli iflas suçundan cezalandırılabilmesi için mutlaka kesinleşmiş iflas kararının bulunması ve denetime imkan verecek şekilde kesinleşme şerhi içeren onaylı suretinin dosya içerisine alınması gerekmekte olup, sanığın yetkilisi olduğu …. Gıda Tur. İnş. San. Tic. Ltd. Şirketi hakkında İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 17.10.2011 tarih ve 2011/147 esas, 2011/81 karar sayılı iflas kararının denetime imkan verecek şekilde dosya içerisine alınmaksızın eksik inceleme ile hüküm verilmesi, Yasaya aykırı…

Taksir Sonucu Casusluk Fiillerinin İşlenmesi Yargıtay Kararı

  • Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2019/1822 E. Ve 2019/2976 K. Sayılı Kararı


Taksir sonucu casusluk fiillerinin işlenmesi suçundan sanık … ve diğer sanıklar hakkında yapılan yargılama sırasında; Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesiyle Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesi arasında oluşan olumsuz yetki uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi istemiyle gönderilen dosya Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye verilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
İncelenen dosya içeriğine, sanıkların üzerine atılı suçun niteliğine, iddianamede olayın anlatılış biçimine ve Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararındaki gerekçeye göre, yerinde görülmeyen Bingöl 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 03/01/2019 gün ve 2018/655 E. 2019/5 K. sayılı YETKİSİZLİK kararının KALDIRILMASINA, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİNE, 12/03/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Stj. Av. Ezginur Aktaş
Av. Serhan Cantaş

Blog Yazılarımız: TCK Madde 21 – Kast Nedir? Suçun Kasten İşlenmesi Ne Demektir?