Kast, bilmek ve istemek olarak tanımlanır. Suçun tanımındaki normatif unsurları bilen ve isteyen kişi, kasten hareket etmiş demektir. Failin cezalandırılması için öncelikli unsur da kasten hareket etmiş olmasıdır. TCK Madde 21’de de kast tanımlanmıştır.
- Madde 21 – (1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
- (2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.
TCK Madde 21 Gerekçesi
Kast, kişi ile işlediği suçun maddî unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koşulunun arandığı suçlarda bu koşulun veya şahsî cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez.
Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıştır. Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir. Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir. Suçun olası kastla işlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüştür.
Kasten işlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, kanundaki tanımında “bilerek” ifadesine yer verilmiş olan suçlar sadece doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu “bilerek” kişiye suç isnat etmesi gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir.
Kastın Unsurları Nelerdir?
Bilme Unsuru: Failin suçun unsurları düşünebilmesi ve öngörmesidir. Failin suç tipinde kendi için ve mağdur için öngörülmüş tüm özellikleri bilmesi gerekir. Örneğin failin özgü suçlar bakımından fail olabilmesi için mağdurun niteliklerini bilmesi gerekir. Ya da suçun hafifletici veya ağırlaştırıcı hallerinden sorumlu olabilmesi için de bu hallerin özelliklerin fail tarafından bilinmesi gerekmektedir. Failin nedensellik bağını bilmesi, suç tipindeki objektif nitelikteki unsurları da bilmesi, kastın “bilme” unsurunun gerçekleşmesi için önemlidir.
İsteme Unsuru: Bu unsur, kast ile taksir ayrımı için önem taşır. Çünkü failin bir hususu bilmesi, o hususun gerçekleşmesini istediği anlamına gelmez.
Kastın Çeşitleri Nelerdir?
Doğrudan Kast: Doğrudan kast, birinci dereceden ve ikinci dereceden doğrudan kast olarak ikiye ayrılır. Birinci dereceden kastta failin muhtemel neticeyi öngörmesi gerekir. Bu kast çeşidinde isteme unsuru bilme unsurunun önüne geçmiştir, “bilme” unsuru yine aranmaktadır ancak ön planda olan “isteme” unsurudur.
İkinci dereceden doğrudan kastta ise öne çıkan unsur “bilme unsuru”dur. Fail, hareketinin yan sonuçlarının gerçekleşmesini arzulamaz ancak gerçekleşeceğinden emin olarak hareket eder. Bu durumda da fail diğer neticeleri de istemiş kabul edilir ve kasten hareket etmiş olur.
Olası Kast: Olası kastta failin muhtemel neticeyi bilmesi gerekmez, öngörmesi yeterlidir. Fail bu neticeyi göze alır. TCK m. 21/2 uyarınca da olası kastla hareket eden fail hakkında; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.
Olası Kast İle Bilinçli Taksir Arasındaki Fark Nedir?
Olası kastta fail “netice gerçekleşirse gerçekleşsin” şeklinde düşünür. Bilinçli taksirde ise fail, neticenin meydana gelmemesi için çaba gösterir, “olursa olsun” şeklinde düşünmez.
Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza … arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.
Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.
Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.
Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.
Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.
Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.
Taksir Nedir?
Taksirde suç tipinde belirtilen netice kişi istemediği halde, özensiz davrandığı için gerçekleşir. Taksirli suç, kasıtlı suçun hafif şekli değildir; kasıtlı ve taksirli suçlar birbirinden bağımsızlardır. Taksir suçun özel bir görünüm şeklidir, yalnızca istisnai hallerde fail taksirli davranışından dolayı cezalandırılır. Taksirin de kastta olduğu gibi çifte fonksiyonu vardır.
Kast Yargıtay Kararları
- Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2015/4140 E. Ve 2016/3581 K. Sayılı Kararı
Olası Kastla Öldürme
Bilindiği gibi olası kast düzenlemesi ilk defa hukukumuza 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile girmiştir. 765 sayılı Kanun Türk Ceza Kanunu döneminde taksir, bilinçli taksir ve kast ayrımı vardı. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesi ile birlikte taksir, bilinçli taksir, olası kast ve kast olmak üzere dörtlü bir düzenlemeye gidildi. Olası kast ve bilinçli taksir şeklinde yapılan düzenleme birçok kavram kargaşasını da beraberinde getirmiştir.
Almanya yargısındaki uygulamaya göre, suç failinin, kastın bilme alanında, hareketiyle ilgili suçu gerçekleştireceğini kesin bir ihtimal veya olasılık olarak hesaba kattığı; buna karşın kastın isteme alanında suçun gerçekleşmesini önemsemediği hallerde, ortada hem olası kast ve hemde bilinçli taksir söz konusu olabilir. Bilinçsiz taksirde, fail davranışıyla kanunda düzenlenmiş suçu gerçekleştirebilme ihtimalinden hareket etmezken, bilinçli taksirde böyle bir ihtimali hesaba katmakla birlikte (bilme unsuru) tipik neticenin gerçekleşmesini istememekte ve bu neticenin ortaya çıkmayacağını umut etmektedir. Olası kastta, fail ilgili suçu gerçekleştirebilme olasılığını öngörmekte (bilme unsuru) ve ortaya çıkacak neticeyi de göze almakta, kabullenmekte veya davranışı sonucu ortaya çıkacak süreci önemsememektedir (isteme unsuru). Bir başka ifadeyle olası kastta fail ”varsın olsun” şeklinde bir yaklaşımda bulunmak zorundadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu düzenlemesi sırasında gerekçede, olası kast ve bilinçli taksirle ilgili örnekler verilmesi uygulamada bir takım hataları da beraberinde getirmiştir. Kanunun gerekçesinde kırmızı ışıkta geçmek suretiyle ölüme neden olunması olası kast olarak tarif edilmiştir. Oysa olası kast ve bilinçli taksir ayrımının uygulamacılara bırakılması gerekirdi. Kırmızı ışıkta geçmekle birlikte frene basmak isterken gaza basan bir kişiyi olası kasttan nasıl sorumlu tutabileceğiz.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ”olası kast” olarak bir tanımlamaya yer verilmesi uygulamada bir kısım hataların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kavram yerine 2. dereceden kast veya tali kast kavramına yer verilmesi daha doğru sonuçların ortaya çıkmasına neden olurdu. ”Olası kast” olarak belirlenen tanımlama nedeniyle, sırf kelime anlamı üzerinden değerlendirme yapılmakta bu da uygulamada hatalara neden olmaktadır. Olası kast kavramının kelime anlamı üzerinden tahlil edilmemesi ve içinin uygulamacılar tarafından doldurulması gerekmektedir. Kanunda, ”Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.” şeklinde yapılan düzenleme olası kast uygulaması yönünden yeterli tanımlamayı içermemektedir.
Somut olayda sanığın havaya ateş etmesi sırasında ne ölene karşı ne de 3. bir şahsa karşı kasti bir suç işlemek amacıyla hareket etmediği sabittir. Meydana gelen netice suç bakımından taksir söz konusudur. Bu taksirde bilinçli taksir düzeyindedir. Düğünde ateş etmek yanlış bir davranış biçimi olsa da ülkemizde gelinin ateş edip damadı vurduğu, babanın ateş edip çocuğunu vurduğu, kardeşin kardeşi vurduğu gibi örnekler çoktur. Bunların hiç birisinde de sonucuna katlanıldığını, sonucun göze alındığını söylemek mümkün değildir.
Doğrudan Kast İle Mala Zarar Verme Yargıtay Kararı
- Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 2013/14081 E. Ve 2014/2186 K. Sayılı Kararı
Somut olayda, sanığın, pencere camının önünde duran katılana doğrudan ateş ettiği, bu ateş etme neticesinde camın kırılmasının, ateş etme hareketinin zorunlu ve kaçınılmaz sonucu olduğu dikkate alındığında, sanığın mala zarar verme suçu açısından da doğrudan kastla hareket ettiği dikkate alınarak, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA…
Olası Kast/Bilinçli Taksirle Öldürme Suçu Yargıtay Kararı
- Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2020/2966 E. Ve 2021/205 K. Sayılı Kararı
Oluşa ve dosya içeriğine göre; suç tarihinde 17 yaşının içinde olup ateşli silah eğitimi almayan suça sürüklenen çocuk …’in dayısının kızının nişan törenine katıldığı, törenden önce dedesinden kalma hatıra olarak çeyiz sandığında saklanan … marka yarı otomatik 7.65 mm çaplı tabancayı yanına aldığı, nişan takıldıktan sonra takı merasimine geçildiğinde suça sürüklenen çocuğun yanında taşıdığı tabancayı çıkartarak havaya doğru rastgele üç el ateş ettiği ancak tabancanın tutukluk yaptığı, silahlar konusunda acemi olan suça sürüklenen çocuğun tabancayı aşağı indirdiği sırada heyecanlandığı, işaret parmağı tetikte olmasına rağmen tabancanın mekanizmasını çekmeye çalıştığı sırada yere paralel olarak tutulan tabancanın ateş aldığı, tabancadan çıkan bir adet mermi çekirdeğinin suça sürüklenen çocuğun teyzesinin kızı ile evli olan maktul …’e isabet ettiği ve ölümüne neden olduğu olayda; ateşli silah kullanma hususunda acemi olan suça sürüklenen çocuk parmağı tetikte olmasına rağmen kurcaladığı tabancanın yeniden ateş alabileceğini öngörmektedir. Ancak dosya kapsamındaki delillere göre arasında husumet olmayan maktul …’in ölmesini kabullendiğini söylemek de mümkün değildir. Tüm bu açıklamalar göz önüne alınarak dikkatsiz ve özensiz şekilde hareket eden suça sürüklenen çocuk …’in TCK’nin 22/3. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 85/1. maddesine göre bilinçli taksirle öldürme suçundan cezalandırılması ve bu nedenle olası kasla öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.
Kasten Yaralama Yargıtay Kararı
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2013/5264 E. Ve 2014/6502 K. Sayılı Kararı
Dosya kapsamına göre, sanıkların mağdur …’yi sözle cinsel tacizde bulunmaları nedeni ile sanıklarla, …’nin kuzeni … ve arkadaşları … ve … arasında gelişen kavga sırasında, …’ın önce bıçakla … ve …’i yaraladığı, akabinde mağdur …’ın tarafları ayırmak için olay yerine geldiği, bu sırada sanık …’in de üzerlerine sandalye fırlatmak suretiyle diğer mağdurların mukavemetlerini kırdığı anda, …’ın, …’ı sağ bacağından bıçakla yaraladığı olayda, Sanıkların eylem ve irade birliği içinde, fiili hakimiyetleri altına alarak savunmasız bıraktıkları mağduru“birlikte” yaraladıkları anlaşıldığı halde, sanık …’in de sanık … gibi “fail” sıfatıyla cezalandırılması yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimde beraatına karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş…
Kasten Öldürmeye Teşebbüs Yargıtay Kararı
- Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2014/5757 E. Ve 2015/3108 K. Sayılı Kararı
Mağdur .., sanık .. eşinin yeğeni olan … isimli bayanı kaçırması nedeniyle sanık … ile mağdur .. arasında 7 sene öncesine dayalı husumet bulunduğu, olay günü sanık …, mağdur … tabancayla ateş ederek sol arka 10. kosta hizasında akciğerde kontüzyona ve yaşamsal tehlike geçirmesine neden olacak şekilde yaraladığı olayda; kullanılan aletin elverişliliği, hedef alınan vücut bölgesi, yaraların yeri ve niteliği birlikte dikkate alındığında sanığın eyleme bağlı ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve sanık hakkında mağdur … kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, suçun niteliğinde hataya düşülerek, yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş…
Bilinçli Taksir-Taksir Ayrımı Yargıtay Kararı
- Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2014/18353 E. Ve 2015/9101 K. Sayılı Kararı
Olası kast TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de, olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.)
Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, s. 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.)İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, , 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmanın, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları,
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradiliği,
c) Neticenin iradi olmaması,
d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi,
Şeklinde belirtilmiştir.
Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza … arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.
Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.
Somut olayda ise, gece vakti, sanığın katıldığı içkili bir düğün merasiminin ilerleyen saatlerinde, düğün alanın orta kısımda müzik eşliğinde oynayanlar ve etrafındaki alkol ikram edilen masalarda oturup sohbet ederek oynayanları izleyenler olduğu halde, merasimde iki üç duble alkol aldığını beyan eden sanığın, oturduğu sandalyeden kalkarak belinden çıkartığı ruhsatsız tabancasıyla üç kez havaya doğru ateş ettiği, ardından oturmak için masasına yöneldiği esnada özensiz halde tabancasını kontrol etmeye başladığında, tabancaya sürülü haldeki bir merminin daha ateş alarak yaklaşık 5-6 metre ilerideki bir başka masanın yanında ayakta oyun izleyen mağdur …’ün sağ diz kapağının üst kısmından girip çıkarak bu masada ve mağdurun tam karşısında oturmakta olan …’nın göbek bölgesinin alt tarafından girip yukarıya meyille ince barsak, rektum, mezo ve iliak arter’e zarar vererek ölümüne sebebiyet verdiği olayda, basit tıbbi müdehale ile giderilebilir şekildeki yaralanma ve ölümle sonuçlanan neticelerin sanığın kalabalık ortamda havaya ateş ettiği sırada değil de ateş etme eylemini bitirdikten sonra masasına yönelip otururken tabancasını kontrol ettiği sırada meydana geldiği, yukarıda anlatılan hususlar da dikkate alınarak atılı eylemin bilinçli taksirle işlendiğinin kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığından bozma öneren görüşe iştirak edilmemiş,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin ceza miktarına, bilinçli taksirin koşullarının gerçekleşmediğine, bilinçli taksir nedeniyle arttırım oranına, erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine…
Polisin Zor Kullanma Yetkisi Ve Kasten Yaralama Sonucu Ölüme Neden Olma Yargıtay Kararı
- Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/12105 E. Ve 2021/15162 K. Sayılı Kararı
Hakkında tutuklama kararı bulunan ve kelepçe takılmamış olan ölenin, yakınlarıyla vedalaştığı sırada kaçmaya başlayıp durması için yapılan uyarılara rağmen kaçmaya devam ettiği sırada, polis memuru olan sanığın, silahıyla ateş etmesi neticesinde maktulün ölümü nedeniyle kasten yaralama sonucu ölüme neden olmaktan mı, yoksa taksirle veya bilinçli taksirle ölüme neden olmaktan mı sorumlu olduğunun tartışılması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nin 21. maddesinde düzenlenen kast, doğrudan kast ve olası kast olarak, TCK’nin 22. maddesinde düzenlenen taksir ise basit taksir ve bilinçli taksir olarak ikiye ayrılmıştır.
5237 sayılı TCK’nin 21. maddesinde “Kast”, suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanmıştır. Buradaki en önemli iki kavram, bilmek ve istemektir. Suçun oluşması bu iki kavramın birlikte bulunmasına bağlıdır ki, bu doğrudan kasttır. Olası kast durumunda ise suçun kanuni tanımında yer olan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Başka bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 22/2. maddesinde düzenlenen “Taksir”in tanımı ise “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklindedir. Bilinçli taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22/3. maddesinde “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” şeklinde açıklanmıştır. TCK’nin 22. maddesinde “Taksir” ana başlığı altında düzenlenen 2. ve 3. fıkralarda tanımı yapılan taksir ve bilinçli taksirin ortak unsurlarının “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık” unsuru olduğu kuşkusuzdur. Bilinçli taksir, taksirin bir türü olarak Türk Ceza Kanununda taksir ana başlığı altında düzenlendiği için, taksirde olduğu gibi bilinçli taksirde de temel hareket noktası eylemin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık oluşturup oluşturmadığı ile ölçülecektir.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Kısacası, kast, olası kast, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişki; gerçekleşmesi kesin görünen sonucun failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel sonucun meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel sonucun meydana gelmesinin istenmemesine rağmen sonucun meydana gelmesinin engellenemediği durumda bilinçli taksir, öngörülebilir sonucun özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği dururmlarda ise basit taksir şeklindedir.
2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu’nun 16. maddesi (Değişik: 2/6/2007-5681/4 md.) “Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir. İkinci fıkrada yer alan; a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü, b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder. Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir. Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur. Polis; a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkilidir. Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde “dur” çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir. Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir” şeklindedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 27/1. maddesi de, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.” şeklindedir.
Bu kısa açıklamadan sonra, yukarıda açıklanan delil ve tespitlere göre somut olay değerlendirildiğinde; sanık …’ın polis memuru olup, hakkında yol tutuklaması verilen ölenin, kendisine iyi niyetle kelepçe takılmamasından ve yakınlarıyla vedalaşmasına izin verildiği sırada da kolluk görevlilerinin bir anlık dalgınlığından yararlanarak kaçmaya başladığı sırada, sanığın yasal açıdan yükümlü olduğu şekilde ölene önce sözlü olarak, sonra da uyarı amacıyla havaya ateş etmek suretiyle “dur” uyarısında bulunmasına rağmen maktulün kaçmakta ısrar etmesi, bu kovalamaca sırasında sanığın aşağıya doğru inen merdivenlerin bitiminde çiçekliğe takılarak düşmesi sonrasında nişan almaya fırsat bulamadığından özellikle maktulün kafa kısmını hedef alarak ateş ettiğinin kesin delillerle ortaya konulamamış olması karşısında, sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olmaktan mahkumiyetine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı düşünülmüştür.
TCK’nin 24. maddesinde kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmeyeceği belirtilmiş olup, ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde ise fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın indirilerek hükmolunacağı TCK’nin 27/1 maddesinde düzenlenmiştir. Burada kolluk görevlilerinden kaçan kişinin öldürülmekten ziyade yaralı olarak yakalanmasına dikkat edilmesi gerekirken, bu özenle hareket edilmediği, böylece yasa hükmüne dayalı silah kullanma hak ve yetkisinin kullanılmasında aşırılığa kaçılarak yasaya uygunluk sınırının aşılması neticesi ölüm sonucunun doğduğunun ve TCK’nin 27/1 maddesi gereğince sanığın ceza sorumluluğunu kaldıran bir neden olan kanunun hükmünü yerine getirirken kast olmaksızın sınırı aşması nedeniyle taksirden sorumlu olacağının kabulü gerekir. Sanığın öldürme kastının bulunmadığı kuşkusuz olmakla birlikte, yapılan üç atıştan birisinin, ölenin başına isabet etmesi, birinin de omuz bölgesini sıyırması karşısında, meslekte deneyimli bir polis memuru olan sanığın, yaptığı atışların ölümcül bölgelere isabet edeceğini öngörmesine rağmen, şanşına ve becerisine güvenerek atışlarına devam etmek suretiyle istemediği sonuca neden olduğu olayda, bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.
Stj. Av. Ezginur Aktaş
Av. Serhan Cantaş
Blog Yazılarımız: TCK Madde 20 – Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği Nedir?