TCK Madde 20 – Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği Nedir?

Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği İlkesi, Ceza hukukunun en temel ilkelerinden biridir. Bu ilkeye göre suçu kim işlediyse o kişi cezalandırılır, hiç kimse işlemediği bir fiilden dolayı sorumlu tutulamaz. Anayasa’nın 38. Maddesinde düzenlenen ilke, Türk Ceza Kanunu’nun 20. Maddesinde de düzenlenmiştir.

  • TCK Madde 20 – (1) Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.
  • (2) Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Tam Metni

TCK Madde 20 Gerekçesi

Tasarının “Suçun faili” başlıklı maddesi değiştirilmiş olup, madde metninde Anayasamıza uygun olarak ceza sorumluluğunun şahsîliği kuralı vurgulanmıştır.

Özel hukuk tüzel kişilerinin suç faili sayılıp sayılmaması ile işlenen bir suçtan dolayı bunlar hakkında bir yaptırıma hükmedilmesi sorununu birbirinden ayırmak gerekir. Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek kişiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlaşılış, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsîliği kuralının bir gereğidir. Ancak, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebilecektir.

“Para cezası”nın uygulamasındaki kolaylık, tüzel kişiler hakkında da ceza yaptırımına hükmedilebileceği düşüncesine haklılık kazandırmaz. Tüzel kişiler için ancak idari yaptırım niteliğinde “para cezası” öngörülebilir. Çünkü, idari yaptırımlarla, ceza yaptırımları arasında neden, amaç ve sonuçları bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, şirket niteliğindeki bir tüzel kişinin faaliyeti ile ilgili olarak doğan vergi borcunun zamanında ve tam olarak ödenmemesi dolayısıyla, tüzel kişi hakkında da “para cezası” verilebilmektedir. Ancak, bu yaptırımın asıl amacı, verginin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmemesi dolayısıyla kamu maliyesinin uğradığı zararın giderilmesi ve vergi düzeninin etkinliğinin sağlanmasıdır. Bu tür yaptırımların bir ceza hukuku yaptırımı olmadığı açıktır. Vergi borcunun gerçeğe uygun bir şekilde doğmasının önüne geçebilmek amacıyla sahte belge düzenlenmiş olması durumunda ayrıca bu sahteciliği gerçekleştiren gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilecektir. Bu durumda bile tüzel kişi hakkında verilen “para cezası”, bir idari yaptırım olma özelliğini korur. Yapılan bu yeni düzenlemeyle, tüzel kişiler hakkında da özellikle “para cezası” bağlamında ceza yaptırımına hükmedilebileceği yönündeki hukukî temelden yoksun anlayışın önüne geçilmek amaçlanmıştır.

Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği Yargıtay Kararları

  • Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 2013/26479 E. Ve 2014/11123 K.Sayılı Kararı

Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca, Dairemize gönderilen 12.11.2013 tarih ve 29415146-2525 sayılı cevabi yazısından, suça konu mühürleme tutanağını düzenleyen Antalya Elektrik Dağıtım A.Ş’nin 28.05.2013 tarihinde özelleştirildiğinin belirtilmesi karşısında, 14.09.2007 olan suç tarihi itibariyle anılan şirketin özelleştirilmemiş olduğu anlaşılmakla tebliğnamedeki bu yönden bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Sanığın aşamalardaki savunmalarında ısrarla, kendisinin E.. E… Ltd. Şti’nin ortağı ve müdürü olduğunu, şirket merkezlerinin İstanbul’da bulunduğunu, suça konu tutanağın düzenlendiği Antalya’daki inşaatları bakımından kardeşi A.. E..’ye noterden vekaletname verdiğini, ayrıca bu inşaatın işlerinin şantiye şefi İ.. K.. ve taşeron firmanın sahibi S.. B.. tarafından yürütüldüğünü, inşaatta hiç bulunmadığını, mühürlemeden de haberinin olmadığını beyan etmesi ve suça konu mühürleme ve fek tutanaklarında da sanığın imzasının bulunmaması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; sanığın beyanlarında isimleri geçen kardeşi A..E., şantiye şefi İ.. K.. ve taşeron firmanın sahibi S.. B..ün tanık sıfatıyla beyanlarına başvurulması, gerektiğinde sanık tarafından A..E..nin anılan inşaatta yetkilendirilmesine ilişkin verildiği beyan edilen noter vekaletnamesinin sanıktan istenerek dosya arasına konulmasından sonra, 5237 sayılı TCK’nun 20.maddesindeki “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” hükmü de nazara alınmak suretiyle, şirketin İstanbul’da bulunan merkezinde çalışmalarına devam eden sanığın müsned eylemi ne şekilde gerçekleştirdiğinin de karar yerinde tartışılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması, yasaya aykırı…

  • Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 2015/32056 E. Ve 2019/3674 K. Sayılı Kararı

TCK’nun “Ceza sorumluluğunun şahsiliği” başlıklı 20/1. maddesi;

“(1) Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” hükümlerini içermektedir.

Buna göre, 5187 sayılı Kanun’un 18. maddesinde düzenlenen “düzeltme ve cevabı yayımlamama” suçundan sorumluluğun doğması için ilk şart kesinleşen mahkeme , 5187 sayılı Kanun’un 14/1. maddesinde yazılı olduğu üzere süreli yayının sorumlu müdürüne, 7201 sayılı Kanun’da yazılı usullere göre tebliğinin yapılmasıdır. 5187 sayılı Kanun’un 14/6. maddesinde belirtilen itiraz edilmişse sürelerin tebliğin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı hükmünde açıkça tebliğin kime yapılacağı yazılmamışsa da merci kararının sorumlu müdüre tebliği gerektiği Kanun’un 14. maddesinin bir bütün olarak yorumlanmasından anlaşılmaktadır.

Sanıklar hakkında 5187 sayılı Kanun’un 18/1. maddesinde yazılı “düzeltme ve cevabı yayımlamama” suçundan açılan kamu davasında, kesin olarak verilen merci Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.03.2013 tarihli 2013/91 D.İş. Sayılı “itirazın reddine” dair kararının, sadece itiraz eden … Gazetecilik A.Ş.’nin avukatına işyeri adresinde 09.04.2013 günü daimi çalışanına tebliğ edildiği, suç tarihinin de bu tebligata göre belirlendiği, ancak gazetenin sorumlu müdürüne hitaben yapılan bir tebligat olmadığı, dolayısıyla sanıkların hukuken yayımlamakla yükümlü olacakları ve ileride cezai sorumluluklarını doğurabilecek bir düzeltme ve cevap yazısından haberdar olmadıkları, keza sanıkların düzeltme ve cevabı süresi içinde gereği gibi yayımlama zorunluluklarının, 5187 sayılı Kanun’un 14/6. maddesinde yazılı olduğu üzere “yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren” başlayacağı, vekil aracılığıyla takip edilen işlerde tebligatın 7201 sayılı Kanun’un 11. maddesi gereği vekile tebliği esas olarak kabul edilse de somut olayda tebliğ yapılan avukatın sorumlu müdürün vekili olmadığı gibi, vekili olsa bile 5187 sayılı Kanun’a göre sorumlu müdürün düzeltme ve cevabı yayımlama zorunluluğunun avukatına yapılan tebliğden itibaren başlamayacağı, dolayısıyla TCK’nun “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesinde de açıkça belirtildiğiüzere, kimsenin başkasının fiilinden dolayı cezai anlamda sorumlu                            tutulamayacağı değerlendirilmekle, mahkemece sanıkların beraati yerine suçu işlediklerinin sabit olması gerekçesiyle mahkumiyetlerine karar verilmesi, kanuna aykırı…

  • Yargıtay 16. Ceza ‘nin 2018/3121 E. Ve  2019/2165 K. Sayılı Kararı

Sanıklar … ve … yönünden kurulan hükmün incelenmesinde; Sanıklardan …’in çocuğunu örgütle iltisaklı okula göndermesinin örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği, yine TCK’nın 20. maddesine göre ”ceza sorumluluğu şahsi olup kimse bir başkasının fiilinden sorumlu olamayacağı” nazara alındığında sanık …’in eşinin FETÖ/PDY bağlı şirketlerde çalışmasının sanığın mahkumiyetine esas alınamayacağı, suç tarihinin temadinin kesildiği yakalanma tarihi olması karşısında sanık …’in suç tarihi olarak ”22.04.2016” yerine gerekçeli karar başlığında “2013-15.07.2016”, sanık …’in suç tarihi olarak ”28.04.2016” yerine gerekçeli karar başlığında “2013-15.07.2016”olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiş, ayrıca tüm dosya kapsamı gözetildiğinde sanık …’in bylock kullanıcısı olduğunu gösterir ayrıntılı bylock tespit ve değerlendirme tutanağının dosyaya gelmesi beklenilmeden karar verilmesi sonuca etkili bulunmamıştır.

  • Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 2017/12367 E. Ve 2022/4169 K. Sayılı Kararı

Maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden olan suç ve cezanın şahsiliği ilkesi 5237 sayılı TCK’nin 20. Maddesinde “ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz” şeklinde düzenlenmiş olup kişi ancak kendisinin işlediği fiil nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fiile iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz.

213 sayılı VUK’ nin 359. maddesinde düzenlenen suçlar yönünden de 5237 sayılı TCK’nin 20. maddesinde düzenlenen “Ceza sorumluluğu şahsidir ” ilkesi geçerli olduğundan ceza kanununun genel hükümleri vergi suçlarında da uygulanır.

Tüzel kişilerin yönetici ve yasal temsilcileri ile vergi mükellefi veya sorumluları VUK’ nin 359. maddesinde düzenlenen sahte belge düzenleme suçunun faili olabileceği gibi herhangi bir üçüncü şahısta bu suçu işleyebilir ve iştirak edebilir.

Kural olarak gerçek kişi mükelleflerde de cezai sorumluluk vergiyi doğuran olayı gerçekleştiren mükellefe ait ise de bazı durumlarda vergi sorumluluğu ile cezai sorumluluk örtüşmeyebilir, bu durumda da cezaların şahsiliği ilkesi gereği cezanın muhatabı suçu işleyen fail olmalıdır.

Keza temsilcinin haberi, talimatı ve emri olmadan eylemi gerçekleştiren kişiler de (personel, muhasebeci) işlediği eylemden sorumlu olacağından cezaların şahsiliği ilkesi gereğince suçun şekli sorumlusundan ziyade sahte belgeyi düzenleyen gerçek failler araştırılmalıdır.

Sahte faturayı kimin düzenlediği belli değilse kullanıcı konumunda olan mükelleflerden faturanın kimden alındığı ve gerçek bir durumu yansıtıp yansıtmadığı araştırılıp sorulmalı, gerekirse faturalar üzerinde imza yazı incelemesi yaptırılmalıdır.

Somut olayda ise sanık ……; ” Benim …… isimli bir arkadaşım vardı, ben soğuk demirciyim, işsiz olduğum bir zamanda ……. beni Ankara’ya götürdü, “birlikte iş yapacağız” dedi, ben “nasıl bir iş?” diye sorduğumda “toptan demir alım satımı yapacağız” dedi, “sen bu işlerden anlıyorsun, sen işin başında duracaksın” dedi, Ankara’ya gittikten sonra…. (….. TC kimlik numaralı) ve….. isimli kişilere vekalet vermemi istedi, onlara verdiğim vekaletname ile şirket kuruldu, ayrıca….. ve …….isimli kişilerle tanıştırdı, bu kişilerde şirket sahipleri olarak tanıştırıldı, anladığım kadarıyla …değişik yerlerden insanları buluyor ve Ankara’ya götürerek üzerine şirket kuruyor, bana şirket kurulumundan sonra “sen Adana’ya dön” dediler, bende “neden döneyim, işin başında olmayacak mıyım?” dedim, ….. “senin hisseni göndereceğiz” dedi, ben Adana’ya döner dönmez Adana CBS Suç Üstü Bürosu’na şikayette bulundum, adıma kurulan şirketin benle ilgisi olmadığını söyledim, …….’ı da telefonla aradım, o da “senin adına olan şirketi kullanmayacağız” dedi, fakat daha sonra Maliyeden borç kağıtları geldi, ben ….’ü ise tanımam, onu da Ankara’da bir gün gördüm, onu da …getirdi” şeklinde savunmalar yaparak suçlamayı kabul etmediği,

Yargılama aşamasında ölen diğer sanık … de “Ben alkol bağımlısı bir insanım ….’de yatıp 3 kere tedavi gördüğüme dair raporlarım var, …’i bir kere gördüm ama tanımam ben ırmak kenarında alkol aldığım bir gün yanıma 2 kişi geldi, isimleri ….. ve …. sana iş bulacağız dediler beni Adana’dan Ankara’ya götürdüler birtakım şeylere imza attırdılar 100 TL de cebime para koydular biz sana haber vereceğiz dediler beni Adana’ya gönderdiler ben bu şahısların bir daha yüzlerini görmedim, arayıp sormadım, benim bu şirket ile ilgim alakam yoktur, sahte belge düzenlemedim, zaten bu işlerden de anlamam yukarıda da söylediğim gibi ben alkol bağımlısı bir insanım istesem de bir şirket kurup yönetemem suçsuzum beraatimi isterim” şeklinde savunma yaptığının anlaşılması karşısında; Maddi gerçeğin hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından öncelikle sahte faturaların kimin tarafından bastırıldığı ve düzenlendiğinin, sahte faturaların düzenlenmesi eylemine sanık ……..’in iştirakinin bulunup bulunmadığı, faturaların sanığın bilgisi ve rızası dahilinde düzenlenip düzenlenmediğinin tespiti gerektiğinden…tüm deliller birlikte tartışılarak sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile kurulan mahkumiyet hükmünün bozulması düşüncesi ile sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.

  • Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2018/284 E. Ve 2021/2037 K. Sayılı Kararı

Sanıklar …, … ve … haklarında zimmet suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; Suç tarihlerinde … yönetim kurulu başkan ve üyeleri olan sanıklar …, …

… ve …’nin temyiz kapsamı dışında kalan ve haklarında beraat kararı verilen kooperatif sekreteri … … ve muhasebecisi …’in uhdelerinde bulunan kooperatif parasından iştiraken sorumlu oldukları ve bu şekilde zimmet suçunu işledikleri iddiası ile açılan kamu davasında sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmiş ise de; temyiz kapsamı dışında kalan ve haklarında verilen beraat kararları temyiz edilmeksizin kesinleşen sanıklar … … O.(…) ve …’in işlediği iddia edilen zimmet eylemlerine iştirak ettiklerine ilişkin savunmalarının aksine sanıkların mahkumiyetlerine yeterli somut, kesin, tarafsız, inandırıcı ve her türlü kuşkudan uzak delil bulunmadığı, her ne kadar yönetim kurulu başkan ve üyeleri olan sanıkların Kooperatifler Kanunu açısından hukuki sorumlulukları olduğu kabul edilmiş ise de Anayasa’nın “Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar” başlıklı 38. maddesinin 7. fıkrasında yer alan “ceza sorumluluğu şahsidir” ilkesi ile 5237 sayılı TCK’nin 20. maddesindeki “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz” prensibi gereğince, sanıkların cezalandırılabilmesi için fail ile suç arasında maddi illiyet bağının kurulması ve suçu işlediklerinin sabit olması gerektiği, oysa isnat olunan eylemler yönünden bu hususun sübuta ermediği gözetilerek sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi…

  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2005/6-157 E., 2006/21 K.Sayılı Kararı

2709 sayılı TC. Anayasası’nın 38 nci maddesinde “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz … ceza sorumluluğu şahsidir …” denilmektedir. Ceza yargılamasında mahkûmiyet kararı verilebilmesi için davaya konu suçun bizzat sanık tarafından işlenmiş olduğunun kesin delillerle ispat edilmiş olması gerekir. Suçluluk konusundaki şüphe sanık lehine değerlendirilmelidir. Suçluluğu kesin delillerle ispat edilmedikçe bu konudaki şüpheye dayanarak sanığın mahkûmiyetine karar verilemez. Dosya incelendiğinde sanığın müsnet suçu işlediğine dair mahkûmiyete yeterli delil bulunmadığı, sırf abone kaydı sanığın adına olduğu için sanığın kancanın düşürülmesinden sorumlu tutularak cezalandırılmasının talep edildiği görülmektedir.

22.11.2001 tarihli kaçak elektrik kullanma tespit tutanağında bu sayacın gerilim kancasının düşük olduğu belirtilmiş, tutanak tanıkları F……. Becer ve M…… Erbil yeminli beyanlarında sayaç kancasının düşük olduğunu tespit ettiklerini ve tutanağın doğru olduğunu belirtmişlerdir. Bu tutanak ve tutanak doğrultusundaki tanık beyanları sayaç gerilim kancasının düşük olduğunu ispatlamakla birlikte bu gerilim kancasının sanık tarafından düşürüldüğüne veya sanığın bundan haberdar olduğuna yeterli delil niteliğinde değildir.

Sanığın kullandığı evde bulunan elektrik tüketimine ilişkin 2000-2001 yıllarındaki enerji tüketim ektresi incelendiğinde 20.09.2001 tarihine kadar iki aylık dönemler itibarı ile düzenli olarak tüketim kontrolü yapıldığı ve birbirine yakın miktarlarda tüketim tespit edildiği, 20.09.2001 tarihinde yapılan kontrolde tüketimin 340 kilovat ve sayaçtaki son endeksin 34810 olduğunun tespit edildiği, 15.11.2001 tarihinde yapılan tüketim kontrolünde tüketim miktarının 167 kilovat, sayaçtaki endeksin 34977 olduğunun tespit edildiği, bu kontrolden bir hafta sonra 22.11.2001 tarihinde yapılan kontrolde ise sayaçtaki endeksin 34986 olduğunun tespit edildiği görülmektedir. Enerji tüketim ekstresinde belirtilen tüketim kontrolleri dikkate alındığında 20.09.2001 öncesinde kaçak tüketim olmadığı, 20.09.2001 tarihinden sonra belirli bir süre elektrik kullanıldıktan sonra gerilim kancasının düşürüldüğü, bu nedenle 15.11.2001 ve 22.11.2001 tarihlerinde yapılan kontrollerde tüketim miktarının düşük çıktığı anlaşılmaktadır. Ayrıca düzenli olarak iki aylık dönemler itibarı ile tüketim miktarının tespiti için sayaç kontrolü yapıldığından daha önce mühür bozulup kanca düşürülmüş olsaydı bu durum görevlilerce daha önce fark edilirdi. Tüketim ekstresindeki miktarlara ilişkin yapılan tespit gerilim kancasının ne şekilde ve kimin tarafından düşürüldüğü sabit değildir.

Sayacın bulunduğu yer, sanığın sayaçların bulunduğu yerde zaman zaman başkasının müdahalede bulunduğuna ilişkin beyanları ve dosya kapsamı dikkate alındığında bu sayaca kasten veya tamirat sırasında hataen başkasının da müdahale edip gerilim kancasının düşmesine sebep olması ihtimal dahilindedir.

Elektrik abone sözleşmesinde taraf olmak hukuki sorumluluk için yeterli olabilir. Ancak sadece adına abone kaydı bulunması herhangi bir şahıs tarafından işlenen suçtan sorumlu olmaya neden olamaz. Aksini kabul, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu kuralına aykırı olur.

Ceza yargılaması, açılan dava ve sanıkla sınırlı olarak yapılır. Bu yargılamada mahkûmiyet kararı verilebilmesi için sanığın suç işlediğinin kesin delillerle ispat edilebilmesi gerekir. Sanıktan suçsuz olduğunu ispat etmesi beklenemez. Dosyamızda suça konu sayaç kancasının düşürüldüğü sabit olmakla birlikte bunun sanık tarafından düşürüldüğüne veya sanığın kancanın düşük olduğunu bildiğine ilişkin yeterli ve kesin delil yoktur. Sanık açısından mahkûmiyete yeterli delil bulunmadığına göre beraatına karar verilmelidir. İşlenen suçla ilgili olarak sanığın mahkûmiyeti için yeterli delil bulunmadığı durumlarda suçu işleyenin tespit edilmesi mahkemenin görevine dahil değildir.

Stj. Av. Ezginur Aktaş
Av. Serhan Cantaş

Blog Yazılarımız: TCK Madde 19 – Yabancı Kanunun Göz Önünde Bulundurulması