Ceza Kanununun Amacı Nedir? (TCK Madde 1)

Ceza Kanununun amacı, en basit haliyle, cezalandırmayı sağlayacak yaptırımların belirlenmesidir. Bu amacın aslında ceza hukukunun amacı olduğu söylenilebilir. Ancak ceza kanunu da özü itibariyle ceza hukukunun gereklilikleri sonucunda doğduğundan, ikisinin varoluş amacı da aynı göreve hizmet eder: suçları önlemek ve suçlulara yaptırım uygulamak.

  • TCK Madde 1

Ceza Kanununun amacı

Madde 1- (1) Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.

Bu Kanunun yürürlük ve uygulama şekli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununa çeşitli mevzuatta yapılan atıflarla ilgili olarak 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Kanuna bakınız.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Tam Metni

TCK Madde 1 Gerekçesi

Ceza kanunları bireyin hak ve özgürlüklerine derin biçimde müdahale eden yaptırımları içermektedir. Bu nedenledir ki bir ülkedeki ceza kanununa hâkim felsefe, değer ve ilkeler, o ülkedeki siyasî rejimin niteliğini gösterir. Nitekim tarihte ve günümüzde totaliter devletler, ideolojilerini benimsetmek ve rejimi ayakta tutmak için ceza kanunları yoluyla kişi hak özgürlüklerini ya geniş biçimde sınırlandırmışlar ya da ortadan kaldırmışlardır. Demokratik hukuk devletleri ise ceza kanunlarının kötüye kullanılmasını önlemek için, bu kanunların temel ilkelerine anayasalarında yer vermektedirler. Yine insanların adaletsiz ve haksız biçimde ceza ve tedbirlere maruz kılınmaması amacıyla başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere bir çok uluslararası sözleşme ve belgede bireyi ceza kanunlarının keyfi uygulanmalarına karşı güvence altına alan hükümlere yer verilmiştir. Bu sözleşmelere taraf olan ülkemizin Anayasasında da aynı esaslar öngörülmüş olduğundan, ceza kanununun amacını tanımlayan maddeyle, bireyin sahip bulunduğu hukukî değerler, hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ön plana çıkarılmıştır. Böylece kanunun özgürlükçü karakteri vurgulanmakta, bunun yanında bireyin; adalet ve güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaşama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun temel amaçları arasında sayılmaktadır.

TCK yazılırken ilk maddede ‘ceza kanununun amacı’ açıklanmıştır. Ancak ceza kanununun amacını kavrayabilmek için, öncelikle ceza hukukunun tanımı, görevi ve işlevinden bahsetmek gerekir.

Ceza Hukukunun Tanımı Nedir?

Ceza hukuku, “devletin, ceza yaptırımı tehdidi ile uygulanmasını sağlamaya çalıştığı emir veya yaskları kapsayan hukuk kuralları” ve bu kuralları inceleyen bilim dalıdır. (Artuk/Gökcen/Yenidünya, 33)

Ceza hukukunun yapısını iki unsur oluşturur: suç ve yaptırım. Ceza hukuku; “suç” işlenmesiyle doğmuş, işlenen suçlara hangi yaptırımların/cezaların uygulanacağına karar verebilmek için de eski zamanlardan bu yana varlığını sürdürmüştür.

Dar anlamda ceza hukuku, suç ve yaptırımları konu edinen maddi ceza hukukudur. Geniş anlamda ceza hukuku ise sadece maddi ceza hukukuyla sınırlı kalmaz, maddi ceza hukukunun muhakemesini ve infaz hukukunu da kapsar.

Ceza Hukukunun Görevi Nedir?

Ceza Hukukunun görevi toplumsal ya da sosyal barışın sağlanmasıdır. Toplumsal ve sosyal yaşamın sağlanamaması, kaos ortamının hakim olmasına neden olur ve böylece ortak yaşam imkansız hale gelir. Tarih boyunca bireyler toplumun bir parçası olmuş, ortak yaşamı sağlayabilmek için birtakım sosyal normlar meydana getirmişlerdir. İşte bu sosyal normlara uyulmasını sağlamak, ortak yaşamı kolaylaştırmak için de hukuku düzenine ihtiyaç duymuşlardır.

Cezalandırma sisteminin hukuk kuralları çerçevesinde yapılması; cezalandırma yetkisi olan devletin de sınırlarının olmasına, insan hak ve özgürlüklerinin haksız yere kısıtlanmadan toplumsal barışın sağlanmasına katkı sağlar. Zaten bu yüzdendir ki, insan hak ve özgürlükleri Anayasa ve Sözleşmelerle güvence altına alınmış ve ölçüsüzlüğün önüne geçilmiştir.

Ceza Hukukunun İşlevi Nedir?

Ceza hukukunun cezalandırma ve koruma işlevi vardır. Cezalandırma işleviyle suç işleyenler cezalandırılır, pişmanlık duymaları sağlanır ve son olarak topluma kazandırılırlar. Koruma işleviyle de devlet suçluları toplumdan koruyarak bireylerin sosyal ve hukuki menfaatlerini korumuş olur.

Ceza Hukukunun Amacı Nedir?

TCK m.1’de aslında ‘ceza hukukunun’ değil, ‘ceza kanununun amacı’ndan bahsedilmektedir. Ancak Türk Ceza Hukuku TCK ile belirlendiğinden, ikininin amacının da aynı olduğu söylenebilir. Böylece yukarıdaki açıklamalar da dikkate alınarak ceza hukukunun amacı suçlar ve yaptırımlardır. Ceza hukukunun amacı da suçları ve bu suçlara uygulanacak olan yaptırımları belirmektir. Suçların ve yaptırımların belirlenmesinde devletin yönetim şeklinin de önemli bir etkisi bulunmaktadır. Cumhuriyetle yönetilen ülkemizin de Anayasa ve kanunlarında insan hak ve özgürlüklerine vurgu yapıldığı söylenebilir. Keza TCK m.1 de de belirtildiği üzere; uygulanacak yaptırımın kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını koruması, suç işlenmesini önlemesi gerekmektedir.

‘Yaptırım’ denince akla sadece ceza gelmemelidir. TCK’da güvenlik tedbirleri de yaptırım olarak düzenlenmiştir. Nitekim TCK m.1’in ikinci cümlesinde güvenlik tedbirlerinden de bahsedilmiştir.

Kısacası ceza kanununu uygulayacak otorite öncelikle toplum düzenini sağlayacak, sonra bu düzeni cezalar ve güvenlik tedbirleriyle koruyacaktır. Hukuk devleti olmak bunu gerektirir.

Ceza Kanununun Amacı Yargıtay Kararları

  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2010/208 E. ve 2011/64 K. Sayılı Kararı

5237 sayılı TCK’nun 1. maddesinde Ceza Kanununun amacı; ‘Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir’ şeklinde açıklanmıştır. Görüldüğü gibi suç işlenmesini önlemek Ceza Kanunu’nun en önemli amaçlarından biridir. Toplumsal barışın sağlanabilmesi için suçun işlenmesini önlemeyi en temel amaç olarak benimseyen kanun koyucunun, bütün çabalara rağmen suçun önlenememesi halinde bu suça maruz kalan mağdurun uğradığı zararın olabildiğince hafifletilmesine kayıtsız kalması düşünülemez. Kişinin hürriyetinden yoksun bırakıldıktan sonra, şahsına bir zarar verilmeksizin kendiliğinden güvenli bir ortamda serbest bırakılması ‘TCK’nun 110. maddesinde bir indirim nedeni olarak düzenlenirken’, özellikle çaresizlik içerisinde beklemekte olan mağdurun ‘kötü muamelelere’ maruz kalması engellenmek istenmiştir…

…Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Adli raporu alınmayan ve dosya içeriğinde de vücut bütünlüğü ile cinsel dokunulmazlığına yönelik bir davranışta bulunulduğuna ilişkin bir kanıt olmayan mağduru, soruşturmaya başlanılmadan, kendiliklerinden ve güvenli bir yerde serbest bırakan sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY’nın 110. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

  • Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2013/30723 E. ve 2014/4181 K. Sayılı Kararı

TCK’nın 1. maddesi hükmüne göre, “Ceza Kanununun amacı; …kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.”
TCK’nın 184. maddesinde öngörülen imar kirliliğine neden olma eylemi bir çevre kirliliği suçudur. Çevre kirliliğine, imar hukukunda öngörülen koşullara uyulmadan bina yapılması neden olduğundan, bu kirliliğin ortadan kaldırılmaması çevreye yönelik bir maddi zarar niteliğindedir. Bunun yanında belediye ya da ilgili mercilerin, bina, çevre ve imar düzenine hukuka uygun olarak yapılsaydı ilgilisinden alacakları harç ve vergilerin de kamu kurumları bakımından maddi zarar niteliği taşır. Bunların giderilmesi halinde fail 184. maddenin 5. fıkrası uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanacak, hakkında cezaya hükmedilmeyecektir. Ancak zararın giderilmemesi halinde etkin bir pişmanlıktan söz edilemeyeceği gibi, CMK’nın 2316-c bendinde öngörüldüğü üzere “suçun işlenmesiyle .. kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi”nden söz konusu edilemeyeceğinden hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına da karar verilemeyecektir.

İmar hukukuna aykırı bir yapı ve yapılaşmanın, bir çevre kirliliği zararı veya kamusal bir zarar olmadığının düşünülmesi mümkün olamayacağı gibi, bu zararın, binanın eski hale getirmek suretiyle giderilmesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yoluyla engellenmesi, ne TCK’nın 1. maddesinde öngörülen “Ceza Kanununun amacı; …kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir” hükmüne, ne de TCK’nın 184. maddesinin düzenleniş amacına uygun olmayacaktır.

  • Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 2015/10749 E. ve 2016/13743 K. Sayılı Kararı

5237 sayılı TCK’nın 1. maddesinde Ceza Kanununun amacı…açıklanmıştır. Görüldüğü gibi suç işlenmesini önlemek Ceza Kanunu’nun en önemli amaçlarından biridir. Tebligat kanunun amacının özet olarak bilgilendirmek ve belgelendirmek olarak belirlenmesinden sonra Tebligat Kanunun 53 maddesi bağımsız bir suç olarak düzenlenirken, usulsüz tebligat ile hukuki açıdan sonuç doğuran işlemlerin tesisi engellenmek istenmiştir. Zira bazen kasıtlı bazende yanlışlık sonucu usulsüz olarak yapılan tebligatlarla çok önemli hukuki işlemlerin tesis edildiği bilinen bir gerçektir. Somut olayımızda usulsüz tebligatın önlenmesi için hiç bir çabası olmayan katılanın, bizzat sanığın babasının oturduğu eve adresini resmen nakletmek suretiyle usulsüz tebligatın gerçekleşmesine katkıda bulunduğu (adres değişikliğini bildirmeme, oturmadığı adrese kendi adresini nakletme gibi) tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Ayrıca katılan tarafından; bildirilen adrese yapılan tebligatın geçersiz olacağını sanığın bildiğine dair savunmasının aksini ispatlayan şüpheden arındırılmış kesin kanıtlar da elde olunamamıştır.

  • Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 2014/9108 E. ve 2014/30582 K. Sayılı Kararı

Sanık hakkında tayin edilen kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırıma çevrilirken kahvehanede çalıştığını belirten ve geçimini bu yolla sağlayan sanığın kahvehaneye gitmesini yasaklamak suretiyle 5237 sayılı TCK’nin 1. maddesinde belirtilen ceza kanunun amacına aykırı hüküm tesisi,… Bozmayı gerektirmiş…

  • Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 2016/1562 E. ve 2018/5612 K. Sayılı Kararı

Temel hak ve özgürlüklerden olan özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığının ihlali anlamına gelen arama ve elkoyma kararlarının ne şekilde yapılacağı dayanak maddeleri olan Anayasa 13. madde, 20. madde ve 21. maddeler ile 5271 sayılı Kanunun 119. maddesi aramanın ne şekilde yapılacağı konusunda yöntemi ve izlenecek yolu belirlemiştir. Ceza yargılamamıza şekil kuralları hakimdir. Ceza yargılamamıza hakim olan usül kuralları keyfiliği önleme amacı taşımakta ve bunu gerek 5271 sayılı CMK, gereksede 5237 sayılı TCK’nın Ceza Kanunun amacı başlıklı 1. maddesinin ilk cümlesinde kişi hak ve özgürlüklerini korumayı amaç edindiği açıklığı ile özgürlükçü bir ceza kanunu vurgusu yapılmıştır.
Yerel mahkemenin hükme bağladığı dosyasında hukuka uygun elde edilmiş hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Bu sebeple elde edilen kanıtların reddedilmesi kanaatimle,…

  • Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 2015/2731 E. ve 2019/3781 K. Sayılı Kararı

Uyuşmazlığa konu ihtilafın daha iyi anlaşılabilmesi için Ceza Kanunumuzun amacı bakımından da somut olayın irdelenmesi gerekmektedir. Çağdaş ceza hukukunun ve bunun ifadesini oluşturan ceza kanununun amacı; hukuk devleti, kusur ve hümanizm gibi evrensel ilkelere dayalı olarak, insan onurunu, bireyin hak ve özgürlüklerini korumak, suçluyu sosyalleştirip tekrar topluma kazandırmak ve aynı zamanda bireyi ve toplumu suça karşı korumaktır. 5237 sayılı TCK.nun 1. Maddesinde Ceza Kanununun amacı…açıklanmıştır. ağırlatıcı nedene yer verilmemiştir.

Somut olayımızda sanık hakkında temel ceza belirlenirken “amacı”, “kastının yoğunluğu”, ortaya çıkabilecek olumsuz neticenin boyutu, fiilin önem ve değeri, sağlığa verebileceği zarar tehlikesi” gibi gerekçelerle alt haddi 2 yıl hapis olarak öngörülen ceza alt sınırın üzerinde olacak şekilde 3 yıl hapis cezası olarak belirlenmiştir. Kanun koyucu, cezaların şahsileştirilmesinin temini bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir.

Adli sicil kaydında hiç bir hükümlülüğü bulunmayan sanık hakkında temel ceza belirlenirken; dosya içeriğine uygun düşmeyen yetersiz gerekçeyle alt sınırın üzerinde bir ceza tayin edilerek hakkaniyet, kanun önünde eşitlik ve orantılılık ilkelerine de aykırı davranılmıştır.

  • Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 2013/976 E. ve 2014/22268 K. Sayılı Kararı

Türk Ceza Kanununun 1. maddesine göre Ceza Kanununun amacı ”Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.” Ancak suçun önlenmesi gerekçesi ile başkalarına suç işletilmesi bu amaçla bağdaşmamaktadır. Kızgınlık, kırgınlık, öfke veya elem nedeniyle yahut ikramiye almak veya tutuklanan şüphelinin mallarına el koymak veya satın almak, eşi ile evlenmek, ünlü olmak, adını basında duyurmak, küçük hatalarının görülmemesi amacıyla kolluk kuvvetlerine yardım etmek gibi herhangi bir amaçla, bir kimseye yönelik kışkırtıcı faaliyetlerde bulunulup ona suç işlettirilmesi, suç işlemeye yönlendirilmesi halinde yüklenen suçun oluşup oluşmayacağı ve suça kışkırtılan failin sorumluluğu olaysal olarak belirlenmelidir.

Mevcut olan bir soruşturmada, suçun ortaya çıkarılmasını sağlamak için kamu görevlilerinin faaliyette bulunmaları mümkündür. Ancak Devletin görevi suç işlenmesini önlemek olup, organları vasıtasıyla kişilere suç işletmesi veya suç işleme eğilimini kuvvetlendirmesi ve teşvik etmesi ceza kanununun amacı ile bağdaşmaz. Hukuk Devleti bireylerin hak ve özgürlüklerini korur. Devlet organlarının birtakım nedenlerle kişilere suç işletmesi ve sonra da failleri cezalandırması, cezalandırma yetkisinin kötüye kullanılmasıdır. Kamu görevlileri, görevlerini yerine getirirken Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve yasalarla bağlı olup kabul edilen bu ilkelere aykırı davranamazlar. Bir kimseyi suça kışkırtma hukuka aykırıdır. Devlet organları, bireyleri kışkırtarak suç işlemelerini sağlayıp sonra yakalayıp cezalandırılmalarını isteyemezler. Kolluk makamlarının görevi suç işletmek değil, suç işlenmesini önlemektir. Böyle bir uygulama yani bireyin hileli davranışlarla aldatılarak suç işlemesinin sağlanması devlete olan güveni zayıflatacağı gibi temel hakları da ihlal edecektir.

Suç işleme düşüncesi bulunmayan bir kişinin cezalandırılmasını sağlamak amacıyla tahrik edilerek, zayıf yönlerinden ve duygularından yararlanılarak suç işlemeye yöneltilmesi, suç işlemesine yardım edilmesi, suç işlemesi için olanak tanınması halinde ona ceza verilmesi adil olmayacaktır. Zira ortada fail tarafından, hiçbir etki olmadan özgür iradesiyle işlenmesine başlanmış bir fiil olmayıp kışkırtma olmadığı takdirde belki de bu suçun işlenmesi söz konusu olmayacaktır ..Hukuka aykırı olarak elde edilen delillere dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağından kolluk görevlilerinin, suçun ortaya çıkarılmasına yönelik faaliyetleri sırasında Anayasa ve AİHS’nde kabul edilen ilkelere uygun davranmaları, bireylerin haklarını ihlal etmemeleri zorunludur.

Buna göre failin, atılı suçu işlediğine dair yoğunlaşmış kuşku bulunması, bir soruşturmaya başlanmış olması ve başka türlü delil elde etme olanağının bulunmaması halinde, bu kuşkuların giderilmesi için adli makamların bilgisi dahilinde gizli soruşturmacı, gizli görevli kullanılması mümkün ise de, gizli soruşturmacı veya gizli görevli işlenmiş olan bir suçun ortaya çıkarılabilmesi için kullanılabilir. Görevlinin müdahalesi adil yargılama hakkını ihlal edici nitelikte olduğu takdirde, sanığın suçu işlediğini gösteren diğer delillerin mahkumiyete yeterli olup olmadığı, suçun nasıl işlendiği, suç eşyasının nerede ve nasıl bulunduğu, değerlendirilip sonucuna göre karar verilmelidir.

Bu itibarla inceleme konusu olayda; tanık olarak dinlenen S.. T..’nın adliye çevresinde adli sicil kaydında geçmiş hükümlülüğü bulunduğu halde yokmuş gibi belge düzenleyen kişilerin bulunduğunu Jandarma görevlilerine bildirmesi, görevlilerin bu hususu Cumhuriyet savcılığına ilettikten sonra savcılığın talimatı ile soruşturmaya başlayarak tanık Süleyman’a seri numaraları alınmış 2.000,00 TL’yi teslim edip sanık A.. A.. ve temyize gelmeyen sanıklar T.. A.. ve M.. S.. ile irtibat kurmasını istemesi, sanıkların da S.. T..’nın adli sicil kaydında geçmiş hükümlüğü bulunmadığını gösterir sahte belgeyi hazırlayıp sunmasından sonra parayı almaları üzerine sanıkların yakalanmaları ve yapılan aramalarda kamu davasının dayanağını oluşturan iddianameye konu edilen bu belge dışında başka bir sahte belge veya suç unsuru tespit edilmemiş olması karşısında; sanık ve temyize gelmeyen diğer sanıklar hakkında kamu görevlisi olmayan, gizli soruşturmacı olarak da görevlendirilmeyen ve görevlendirildiğine ilişkin bir karar olmayan tanık S.. T..’nın kullanılması yoluyla suç işlettirilip, bu eylem nedeniyle ele geçen sahte belgenin dava konusu yapılması şeklindeki somut olayda; hukuka aykırı olarak elde edilen delile dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağından, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi,…

  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/1022 E. ve 2019/628 K. Sayılı Kararı

5237 sayılı TCK’nın 1. maddesinde de suç işlenmesinin önlenmesi, ceza yasasının amaçları arasında sayılmıştır. Çok sayıda sabıkası olan sanık için verilen ceza miktarı Yasa’nın 1. maddesindeki ‘suç işlenmesinin önlenmesine dair’ amacına da uygundur.

Sonuç itibarıyla anılan Yasa’nın 52. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren suçun 5,5 yıl sonra işlenmiş olmasına göre ülkemizdeki enflasyonist ortam, paranın alım gücü, ülkenin ekonomik koşulları, cezaların caydırıcılık ilkesi, suç işlenmesinin önlenmesinin ceza yasasının amaçları arasında olması, Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği gibi ‘adli para cezasının kişinin ekonomik ve diğer şahsi hâlleri göz önünde bulundurularak takdir edileceği’ tespitine göre yalnızca kişinin ekonomik durumunun gözetilmeyeceği hususu, Yasa’da da bunun açıkça belirtilmiş olması ve daha da önemlisi yargılamayı yapan sanıkla yüz yüze kalan delilleri kürsüde bizzat takdir eden hâkimin takdir yetkisi hususları dikkate alındığında Mahkememizin önceki hükmü usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olduğundan yüksek Yargıtay bozma ilamına karşı direnilmek durumunda kalınmıştır.” gerekçesiyle bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

Adli para cezasının bir gün karşılığı miktarın, kişinin ekonomik durumu ve diğer şahsi hâllerinin göz önünde bulundurulmak suretiyle tespit edilmesi gerektiği, anılan Kanun’un 52. maddesinin gerekçesinde; “Hâlen yürürlükte olan ve Hükûmet Tasarında da muhafaza edilen, para cezası sistemi, cezadan beklenen amaçları gerçekleştirmekten uzak kalmaktadır. Özellikle enflasyon nedeniyle Türk parasının değerinin düşmesi karşısında, para cezalarını artırmak için sık sık yapılan kanun değişikleri de, uygulamada çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunların giderilmesi için para cezasının miktarının belirlenmesinde ‘memur maaş katsayısı’ veya ‘yeniden değerleme oranı’ gibi ölçütlerin dikkate alınması ise, ceza hukuku ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

Blog Yazılarımız: Avukat Nasıl Olunur?

Stj. Av. Ezginur Aktaş
Av. Serhan CANTAŞ